“Hoşçakal” Bile Demedi!
“Yalan söylemek için bile çabalamadı…” (Nancy Sinatra‘dan “Bang Bang” adlı şarkısına Kill Bill Film serilerinin sekanslarıyla hazırlanmış müzik videosunu izleyip okumanı da öneririm. Ki bu bizim şarkımızdı!)
Mesaj yazdım: Yağmura yakışır; gel sana kek ya da poğaça yapayım, çay demler, içeriz!
“Hava limanındayım, şehrime doğru…” diyen cevabı, anlamak için kaç kere okuduğumu şu an hatırlamıyorum. Kulaklarımın uğultusu ve Solar Plexus denilen yaşam çakramın olduğu alandaki yangının sızısı hala şuramda. Uçuşunun saatini sormayı ancak 77 dakika sonra akıl edebildim. Bu minik detay veya diyalog gibi görünen mesajlaşma; ilişkimin özeti ya bir ilişkide olmadığımın ispatı ya da şikayetiydi…
Konu bu değil elbette! Konu bunun çok üstünde, çok altında ve çok etrafında varlığını sürdüren; beni içermeyen her şeyde! “Durdun durdun da, ne tekrar ortaya çıkardın bu durumları şimdi?” dersen: “referans paylaştığım müzik” derim! Hatırlamıyorsun değil mi? İlk sevgili olduğumuzda ki (bu sıfattan utanırdım o zamanlar) “Bizim şarkımız olsun bu!” deyip sana simültane tercüme ettirmiştim…
Neyse, demem o ki; o zamanlarda bile aynı karın ağrısına sahipmişim. Bilerek ya da bilmeyerek. Belki de başıma ne geleceğini hissetmişim. Durum ne olursa olsun ki durum şu an bu! Beni içimde de ikiye böldün. Ve bu ikilik içinde bir bütün olmamı mı istiyorsun ya da senin ikiliğini tama çevirmemi mi bekliyorsun? Ya da bekledin?…
Ne saçmalıyorum, sıfır talep ile zaten ikiye bölen O ve bu duruma rıza gösteren ben. Tuhaf ama mevcut halimdeki her ikimiz de seni seviyor. Ve fakat artık içimdeki bu bölünmeyi bitiriyorum. O seninle cenneti yaşayan tarafımın hayal olduğunu ilan edip özleyen tarafım ile birleştiriyorum: “Böyle aşkın ıstırabına!?” diyorum!
Senin tarafından sunulan bu ilişki biçimi, bana göre kölelik biçimi… Yıl 2020 ve benim bile bu durumu kabul etme şansım yok. Ve gerçekten; hiç yok!
Sevgili efendi! Bu ilişki tarzınızı, aldıklarımı, verdiklerimi, yani toptan her şeyi ahanda bu yazının ortasına koyup; fitil denen o son cümlen ile ateşliyorum! Hadi şu şarkının filmini seyredelim: Serinin ikincisi olan Bill’i de öldürelim; mi?
Neyse “Haberleşiriz“!
Edit: Çakralardan 5. çakrayı temsil eden Karın Çakrası hakkında link bıraktım. Hatta çakralar için genel bilgi içeren link de burada! Mavi yazılara tıkla açılan linki okursun, meraklı’m!
*Aslı’nın Film Önerisi…
(Film adı üzerine tıklarsan İmdb sayfasına gidersin!)
Kill Bill: Vol. 2 (2004) : 2004 yılında yayınlanan ve Kill Bill Vol.1 (2003) filminin devamı niteliğinde olan yapımın ilk seri linkinin içerik yazısını bıraktım. (Mavi film adına tıklarsan içerik linki açılır.) Yönetmen ve senarist Quentin Tarantino, oyuncular Uma Thurman, David Carradine, Michael Madsen. Seri film olarak üretilen ikinci ve son filmdir. Yapım, Altın Küre, Satellite, SIYAD dahil 23 galibiyet, 84 adaylık ödülü kazanmıştır.
Amerikan yapımı, suç gerilim aksiyon filmi ancak 40 dakika süren Bill ile hesaplaşma sahnesi; zihinsel ve duygusal bir hesaplaşmayı da beraberinde sunuyor seyirciye… Farklı tatlarda ki serilerin sonuncusu olan bu filmin, ilki gibi çokça adaylıkları bulunuyor. Müzik konusu zaten Tarantino için daima çok önemlidir filmlerinde… Mavi yazılan yönetmenin adına tıklarsan açılan linkten incele önemli filmlerini ve tarzını istersen.
“Senin ve benim yarım kalan bir işimiz var.”
Kill Bill: Vol. 2 (2004)
Bu yüzden ve bir çok şey yüzünden bu filmi bir kere daha ve son kez daha; seyret! AloeVera’yı sula, kuşa ekmek kırıntısı bırak, çık dışarı biraz Dvit3 al, buraya da yorum yaz!
Kill Bill Vol.1 (2003) Film serilerinin ilk yapımıdır. Beğeniyle ve adrenalin pompalanarak izlerken üzüleceğin hatta içinde derin düşüncelere de dalabilirsin. Geçmişe yıkılma ancak geleceğe de başlanma. Burada, anda benle kal; gel filmi izleyelim.

“Aramayacaksın kimseyi: Olması gerekenler zaten yanında. Ve yanında olmayıp gidenler: Ne aklında olmalı ne umurunda…”
– Paul Auster –
Peki…
““Hoşçakal” Bile Demedi!/ *Kill Bill: Vol.2 (2004)” üzerine 2 yorum