“Nerede Olursan Ol Seni Hissediyorum!”
Teslimiyetin huzurunu yaşıyorum; şükür! İçimde, öğrenilmiş bir sürü kalıptan kendini kurtarman pek kolay olmuyor elbet! Ara sıra çekiştirmelerine göz yummuyorum: “Neler oluyor?” diye soruyorum artık. Sanırım teslimiyete geçebilmenin en önemli iki öğretisini kavrayıp uygulayarak; başladığımı sana söylemeliyim. Bu anahtarlar ile açabildim o kapıyı yani…
İlki: soru sormak! Çünkü soru sormak ayıp olarak öğretilenlerdendim. Sormak aptalca diye de bir argümanla destek olacak akıl da geliştirmiştim üstelik. Bu yüzdendi sanırım çok konuşmam! Sanıyordum ki bana soru sorulmadan anlatırsam her şey yolunda olacaktı. Oysa soru: bakış tarzımızın anlamlandırmasıymış. Sormayınca: var sayımlardan öteye gidemeyen sonuçların yanılgıları, yoluna tümsekler açıyormuş. Kazanamadığın da sığınak yapıp, oluşan tepelerle barikatlar kuruyormuş. Eh sonrası malum; bu yol çıkmaz, dön ve terk et!
Liman kundaklama, köprü yok etme olarak çok kereler tekrarlanmış suçlarımın hem faili hem mağduruydum. Bu davranışa ve bu zarar veriş için; dur diyeni de yok sayma ile susturmuştum. Travmalarımın, haksız tahrik olarak değerlendirileceğini bilsem de temyiz yolu kapalı “Padişahım sen çok yaşa!” kararlarıymış bunlar.
İlahi adalet yolu ile cezalarımı aldığımı öğrenene dek kendimi ayrıcalıklı, dokunulmaz sanmıştım. Ki hepimiz insanız, beşer de şaşar! Ve fakat, konudan sapmadan soru sormaya dönersek:
Soru sorarak cevaplara ulaşılmıyormuş maalesef. Kritik nokta; doğru soruyu sormakta! Anlamak için yaptığın bu eylemde, ilk yapılacak; o soruya ihtiyaç duyan kendine dönüp sormakmış “Bu sorunun cevabıyla neyi öğrenmek istiyorsun?” “O almayı umduğun cevabın sorusu bu mu peki?” “Ve o cevapla ne yapmayı planlıyorsun?”
Bir de duymaya hazır olmadığım, bir ömür kaçtığım cevaplar vardı. O halde hiç soru sormazsam o cevaplar ile başa çıkmak zorunda da kalmayacaktım. İşte bir yanılgı daha! Kendine dürüst ve kabullenici olmadığında soru da soramazsın, cevap da alamazsın. Ve elbette bir .ok anlamazsın!
Anlamadıkça içimde sorular çoğaldı… Şehzadelerin kurban gideceğim diyen korkusuyla, diken üstünde yaşamayı da öğrenmiştim. O halde, sor kendine önce: “Neyi öğrenmek istiyorsun? Ummadığın, hesaplayamadığın cevapları hazmetmeye hazır mısın?”
Şimdi sor!
(İkinci Ayak: Zamanlama/Sabır…. Yarına yazarım bu konuyu da linkten oku olur mu?)
*Aslı nın Film Seçimi…
(Film adı üzerine tıklarsan İmdb sayfasına gidersin!)
Last Night (2010) : 2010 yılı yapımı film romantik drama türündedir. 92 dadikalık yapımın konusu ilişkiler! Cazibenin merakla olan ilişkisi ve o meraka çekilenin, lekesiz kalmasının imkansızlığı ile işlenen sahneler, yaşamın gerçekliğine vurgu yapsa da hislerin uçuculuğu ile dans etmenin tehlikeli cazibesini gerçeğe döküyor. Düşünmeden izle, sonra düşün! 😉

Bu günler belki gelirim sana. Konuşmak için değil, sadece yüzüne bakmak için…
-Nazım Hikmet-
Sevginin içinde merhamet bulursam, sevildiğimin kontrolü olur…
İçinde merhamet olmayan sevgi, sevgi midir?
Yada sevgi merhametsiz olabilir mi?
BeğenLiked by 2 people
Benim fikrimi beyan ettim, senin ki ne? 🙂
BeğenLiked by 2 people
Naçizane fikrimdir
Merhametsiz sevgi
Mümkünlü de dahi
Mümkün değildir…
BeğenLiked by 2 people
O halde çak bi beşlik! Hani sorar ya biz kadınlar “Seviyor mu?” diye… Merhamet ediyorsa “EVET!” etmiyor mu: “üzgünüm…” 🙂
BeğenLiked by 2 people