“Dizlerimin Üzerindeyim: Lütfen…”
Görevini yapmışların iç huzuru var şimdi.
Ama kimse kutlamadı beni… Mecbur hissetsinler diye yazdığım mesajlardan sonra ki tebrikleri saymazsak tabii…
Herkes kendi hayatını, acısını, tatlısını yaşıyor aslında ve işbirlikçiden öte değilim kimselere de velev ki.
Olsun. Ben baharatlı yemekleri severim zaten ki.
Kimse kimseye soğan, salça, sebze olmuyor. Varsa yoksa pul kırmızı biber, zencefil, tane karabiber olma keyfindeler.
Son zamanlarda bir de diş sıkma edindim, ki çenem ve şakaklarım ağrıyor bu yüzden… Belki soğuktan, belki stresten! Bu da olsun, n’olur ki… Beni bozmaz vesselam.
Kanepede, battaniyelere sarılıp, bir öğleden sonrası uykusu çekeceğim birazdan.. Biliyorum ki; mesajlar gelecek ardı ardına o az şekerli Küheylan’dan…
İçimde ki çocuğun, savrulmak gibi bir huyu varken üstelik. Ya diplerde bileklerine cam çizikleri atıyor; ya Kaf dağının tepesinde, camdan bir evde; bahçesi hanımeli ebruli kokan o evde; erkeğinin yamacında yaşıyor.
Burası mı? Bu kanepede sadece ben varım ve yalnızca yazıyorum!
Hemi de, senden başka herkes okuyor!
Okursan, tarafsız yazamam. Kendime taraf olurum o Kaf dağının ardında, taraf olur jilet yine bileklere kıyar, ille de senden bertaraf olurum…
İstemem!
İstesem?
Beni öptüğünde; nasıl anlatabilirim ki, sırtımdan tutarak, sokak kapısının paspasına bıraktığını beni!?
Dans ettiğim gecelerin yarılarında, yayınlanan yazıların donuk ifadesi kalır yüzünde; yanağında yastık izi gibi, sabah uyandığında.
‘Su çok güzel, gelsene!’ diyemem, yazının yayına konulduğu tarihleri hatırlamadan…
Gideceksin, belli…
Evet bir kaç günlüğüne ve memlekete… Oysa aynı şehirde olmak farklı hissettiriyor bana. Şehir değiştiriyorsun, hem paylaştığımız yeryüzü şekillerimizi değişitiriyor, iklimimize, şehrime ve bana format atıyorsun ya hem de… Belki de benden tarafına… En çok!
Biliyorsun musun?
Ben de gizli gizli, senin olmadığın yerlere gidiyorum zihnimde… Bazen düşlerimde… Sana benzeyen adamları seçiyorum hep cast’den.. Esas oğlan, mutlaka senden çok büyük izler taşır oluyor. Ve fakat, senaryo benim ya, en sevdiklerimden, en çekici taraflarından oluşturuyorum; jenerik çeşidini…
Sonra sen, daktilo sesiyle sesleniyorsun balkondan… ‘Gelsene…’ diye ve ben, hop kollarındayım!…
Senarist, yönetmen; film setinden; firarda! Set, tarumar ardımda…
‘Tanrım beni baştan yarat!’ diye yalvaran düşlerin kalesine döner dönmez, bir gol daha atıyorum. Ve sevinçli ve hüzünbaz günlere, usulca geçiyorum.
E-hadi Git.
Git–me…
Ya, gitme değil, bensizliği seçme, demek istiyorum.
Beni de götür gittiğin yere, demek istiyorum.
Gitmeden, dönmeni istiyorum.
Özledik be!
Dön işte!

“Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olanı da gönlüme razı eyle!”
Celalettin Rumi’den:
Şu anda, duam güncellendi!