“Aşıklar Gibi Konuş Benimle!”
Boşlukta salınan bir sarkaç gibiyim…
Başım dönüyor… Midem bulanıyor… Artık tutunmalıyım.
An’ı yakaladığımda unutuyorum. Gerçeğime dönüp gülüyor, canlanıyorum. Sonra yine bu boşlukta savrulma hissi ile baş başa kalıyorum ya…
Hissizlik… Ve nefesim yetmiyor yine. Pencereyi açıyorum. Oda buz gibi oluyor. Dişlerim takırdıyor.
Beni boğan bir kaç çift el var boğazımda.
Ve durun artık. Lütfen!
Üstelik bir el de ağzımı kapatmış. Yardım talep edemiyorum, hiç kimseden.
Yüzüm morarıyor git gide… Boynumda ki damarlar parmak kadar olmuş, şişmiş. Gözlerim açık hem de kocaman. Ve yardım istiyorlar gördükleri her şeyden. Oysa kimse anlamıyor.
Aklımda, acıya son vermenin dışında bir düşünce yok.
Gözlerimi kapayıp, güzel ve keyif veren görüntüler getiriyorum zihnime. Zihnimi kandırmaya çalışıyorum, aklımca…
İşte o anlar, yaşamı yaşanılası kılıyor tekrar.
Bu dolunay beni fena vurdu diyeceğim ama… Kaç dolunaydır böyleyim bilmiyorum bile.
Bu kafası güzel halleri terketmeliyim!
Bu yüreği acıyan halleri bırakmalıyım!
Bu salınımı durdurmalıyım…
Gırtlağımı sıkan ellerin sahiplerini saymazsak, yalnızım.
Bence hiç kimse bu derece yalnız kalmayı hak etmez ki…
Yusuf’u bile o kuyudan kurtardılar.
Sevgili’m, beni bu karanlık ve sessizlikten kurtaracak o kolu uzat artık bu kuyuya… Ya da bir kaç kova betonu, gözünü kırpmadan dök üstüme! Çünkü eğer avuçlarında ölmeyeceksem ve buradan kurtulursam… Tüm dünya öğrenecek yaptıklarını! İtibarını yerle bir ederim, bak.
Avını yaralı bırakmaman öğretilmedi mi sana?

“Eğer kış, ‘Bahar yüreğimdedir.’ deseydi, ona kim inanırdı?”
Halil Cibran’ dan…
İnandırsana beni!