“Bi’kere Bu moda Girdin mi Çıkamıyorsun Bi’tanem!”
Fulya’nın yokuşundan yuvarlandım. Seni yorganın altında bıraktım. Üzülme, biz’i yanımıza almıştım.
Cuma gecesinin hafif serinliğine bulanıp, üstüme kazak ayaklarıma çorap giydim. Kaburgalarımın tam ortasında bir alev topu var. Devrilen dakikalar, şimdilik en büyük düşmanım!
Aşk nedir diye sormuştum ya sana… “Aşk bir yerde bir bütün olma hayali ya da hedefidir.” demiştim ardından! “Ama…” dedin sen, “Aşk karanlık ile bir bütün hayali olabilir bende ancak! Heyhat insanla bütün olmak ta ne demek? “
Sen karanlığa aşık, ben sana. Nasıl çıkacak bu karanlıklar aydınlığa?
Oysa ben, sevginin içindeyim, apaydınlığım, ışığım! Benim Karanlıklar Prensi’m!
Nasıl bu kadar zıt şeylere özlem duyarız?
Nasıl bu kadar farklı hisler ile birlikte nefes alabiliriz?
Sen loşluğu kabul etsen, ben gölgeyi… Belki en yakın olacağımız an, burasıdır.
Güneş gibi doğmayı arzuladım, hem de senin dünyana… Of… Nereden çıktı tüm bu karabasan!
Ben, siyahı elbise olarak bile tercih etmezken hem de! En koyum lacidir benim.
Ve şimdi, seni özlüyorum, karanlığını, kuytularını…
Senin ise gözlerin kamaşıyormuş benden. Ne zor bir denklem.
Bir araya her gelişimizde, ikimizde kör oluyormuşuz, ne büyük bir muamma!
Hiç kavuşamayan ay ile güneş geldi aklıma burada debelenirken…
Tanrım, onlar bile tutulmalarda vuslat oluyorlarken, biz? Ya biz?
Sahi biz diye bir şey var mı? Oldu mu?
Sen bir hayal miydin yoksa bende?
Belki sadece bir rüya… Rüyalarımın en karanlığı olmalısın bu durumda! Beni seninle avutsana… Hasretimi, açlığımı doyurmak için ağzımı dayarım karaya, karana…
Bundan sonra bizden ne aydınlık olur ne karanlık artık! Biz’in olduğu yer Alaca karanlık, gün batımı Kızılı, puslu Grilik…
Uzat o simsiyah ellerini, Kızılıma karış, pusumdan öp!
Utanıyorum! Senden mi, benden mi, bilmeden!

“Beni güzel hatırla.
Sana unutulmaz geceler bıraktım,
sana en yorgun sabahlar,
gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım. “
Orhan Veli’den bu satırlar:
Neyim varsa bıraktım; sana!