İki gündür kafamda farklı sesler çıkarıyorsun. Sanki bağlantımız zayıflamış radyo kanalı gibiyim… Cızırtılı… Netleşmiyor…
Neler oluyor? Olan sende mi oluyor? Olan, olması gereken, dilemeden dileğimmiş gibi kabul görmüş olabilir mi? Hafif bir rahatlama var. Hani müthiş acılar ile kıvrandıran akut bir hastalık dönemi ile ilaçlar etkisini gösterir de, o şiddetli acılar hafifler ya… İşte öyle..
Ruhumun bile canını sıkmayı başardın, sana bravo!
İşte sana, o sabah ışıklarını görene kadar konuştuğumuz gecede, bunu anlatmaya çalışmıştım. “Bir an! “demiştim. Öyle bir an gelir ki, diğer bildiğin tüm anların devamı niteliğindeyken, birden … Hiç neden yokken… Farklılaşırsın. Belki büyürsün o son damla ile taşan su gibi. Değiştiğinde, o anı kaçırırsan takip eden, başka birine ilginin kaydığı anda! Alarm!!! de …
Bu replikleri hangi ucuz şövalye filminden araklamışım acaba? Bu nasıl salakça bir talep? Ne büyük korku!
Neyse işte o, bir an! Birden kaderin ilmeği kaçıverir.
Bilmiyorum. Hiç bir şey eskisi gibi olmaz.
“Bana söyle olur mu? Arkamı kollamak istemiyorum her dakika. Sana güvenmek ve rahatça keyfini çıkarmak istiyorum.” demiştim ve sen gülmüştün! Bir anda değişen bir şeyin o kadar değerli hissettirişi sana büyük bir trajedi gelmişti. Kendini tüm tradeji ve dramlardan dışarı aldığını göz ardı etmedim elbette. Lakin, sakinleştiren cevabına rağmen!
Konu sana has değildi ki. Konu insandı. İnsana ait her şey, insancadır! İnsana yakışsa da, yakışmasa da… Ki görecelidir yakışıklılık!
“Kavramlarımızı konuşmalıyız senle!” dediğimde de gülmüştün bana… Düşündüğün liseli aşıkların felsefe sohbetiydi. Bal’ım, yüreğimin pencere pervazında ki kaktü’süm, ortak dil üretmek deniyor benim teklifime… Bir egemenlik kuracaksaydık eğer, ortak dilimiz, bayrağımız, topraklarımız vs olmalıydı.
Ortaklığa ilk ket vuruşun değildi de, bu dişi zihnin konuyu ilk idrakiydi diyelim.
Artık…
Şiddetin -acın, aşkın?- azaldı içimde… Ateşim kırklarda değil sanki…
Zihnimin bu berraklığında, her türlü mantıklı seçimler yapabilirim. Aklım, tüm diğer bedenlerimi ardından sürükleyebilecek kadar güçlü şimdi.
Keşke el atsan bu duruma: “N’oluyo ya…” deyip, yine fırlasan tahmin edilemez o köşeden… Parmaklarınla sarssan omuzlarımdan… Desen: “Bensizliği seçme, bak ‘Biz’ köşede bekliyor bizi!” …
Yazılmış hiç bir metin yok. Replik yok. Sufle veren yüreğimde, çıt yok.
Bu sessizlik hayra yorulur mu sence?
Sonunda 3 şey önemlidir der Budha:
“Ne kadar sevdiğin,
ne kadar nazik yaşadığın ve
senin yazgında olmayan şeylerden nasıl zarafet ile vazgeçebildiğimiz…”
Küheylan’a…
“Olan, olması gereken, dilemeden dileğimmiş gibi kabul görmüş olabilir mi?” Güzelmiş. Kaleminize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
Yorum yazan parmaklarına sağlık, güzellikler günümüzü aydınlatsın 😉
BeğenLiked by 2 people
Ne keyif verici bir yorum… hep buralarda kal🌼🌻
BeğenBeğen