“Sen, Tam Olmanı İstediği Yerdesin!”
“Ve sana doğru koşmaya başladı bile!” Kör bir kuyunun dibine... Açtın mı gözlerini kuşum. Alışıp, ayar çekebildin mi mevcut ışığa; bakışlarınla? Rahatla şimdi, uzun bir proses ile başlayalım; kurtulma operasyonuna!
Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey… Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil.
Cahit Zarifoğlu
Bir kaç sayfa şiir okudum, ve bir kaç özlediği şarkıyı dinlettim. Dudaklarını hiç aralamadı, sadece keskin ve çok net bakıyordu. Sanki bir asırdır tabutunda uyuyan bir vampirdi; bildiklerini ve bilemediklerini tartıyordu; yüzyıl sonra uyandığı mekanda.
Durum vahimdi. Yukarı çıkamayacak kadar uzun zamandır oradaydı ve kasları erimişti. Velhasıl iple yukarı çekilemeyecek kadar narindi hala bedeni. Yukarıdan da aşağı inilemeyecek kadar derin ve dardı kuyunun ağzı. Bir an en merhametli kulun bile düşebileceği bir kuyuya da ben düşüyordum: “Nasıl bir günah işlemiş ki böyle bir kuyuya düşmek için acaba?” der demez, tövbe ettim. Ayağımın altında yer minik bir sarsıntı ile eski vakurluğunu korudu. Maazallah etmeyeydim…!
Kabarttığı kulaklarıyla, sesimi takip ediyordu gözleri ve bir yandan ikram ettiğim yiyecekleri yemeye çalışıyor, heyhat su ile yutmaya çalıştığı her lokmada boğulurcasına öksürüyordu.
Gözlerini açtığından beri, kuyudan uzanıp baktığı dünyayı algılamaya çalışıyordu. Bakışları keskinleşmişti artık. Ama hala tek kelime etmemişti. İlk bulmama neden olan mırıldanmalarını susturduğundan beri, hiç sesi kalmamış gibiydi sanki. Sadece talimatlarımı dinliyordu ve zihni düşlerden gerçeğe geçerken, bazı kareleri save lemeyi unutuyordu. Bazen yanlış tuşlar ile yanlış komutlar sonucu adapte olamıyor, panikliyordu ama benim sakin ve yumuşak tavrımla kendini çabuk toparlayabiliyor gibiydi. Sakince net kısa cümleler kurmaya çabaladım, talimatlar için. Keza, beni dinlerken kayboluveriyordu bazen… Çenesini uzatıyor ve bulutların kokusunu almaya uğraşıyor gibiydi. Akabinde ana geri dönüyor, ürktüğü için mi, ürkütmek için mi belli değil; en derinlerime zıpkınlar fırlatan bakışlarını göz bebeklerime saplıyordu. İçim acıyor, biçareliğine gözüm yaşarıyordu. Yine de metanetimi koruyordum ve mağrur durmaya gayret ediyorduk sanırım; ikimiz de!
“Artık ayağa kalk ve adımlarını, bacakları, kollarını, boynunu ve omuzlarını çalıştırmaya, esnetmeye, hareket ettirmeye başla.” dedim ve daha ritmik, eski zamanlara ait, dans etmeyi sevdiği müziklere tıkladım. Atmosferden notalar yağıyordu üzerine gibi, esen rüzgarla salınıyordu bir gündöndüye benzer zarifliğiyle…
Ona baktığımda; yolda ezilen kediler gibi olması canımı sıktı; hem bir kedi neden karşıdan karşıya geçerdi ki? Markete ekmek almaya gitmek için mi? Yine, ufaktan bir kıpırdanma ile “iptal!” dedim zihin yargıma. Kurtarıcıyken bir kurban olmaya hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Umarım, zihin yargılarının açacağı kuyulara yuvarlanmadan, bu vicdan arazisinden çıkmayı başarabilecektik.
“Önce bedenini toparlayalım. Ruhunu çağıralım; müzik ve dans ile… Beni dinledikçe, duydukça sesimi, kendi sesinden bir başkasını… Hissedeceksin hafif olduğunu ve güvende ve sevilen oluğunu… Zihnin, senkronize edecek böylece; ruhunu, bedenini ve düşüncelerin akmaya başlayacak sonra yaşamla, an’la!” deyip, günün son konuşmasını yaptım. Güneş batmadan ev yolunda olmaya gayret ederek, adımlarımı sıklaştırdım.
“Unutulmak, ne acıydı; bir kör kuyuda…” diye mırıldanırken…
Devamı: Yarınlarda…
Hikaye linkleri: Mavi satırlara tıkla ve oku!
- O Kör Kuyunun Dibi -1
- O Kör Kuyunun Dibi -2
- O Kör Kuyunun Dibi -3
- O Kör Kuyunun Dibi –4
- O Kör Kuyunun Dibi –5
- O Kör Kuyunun Dibi –6
*Aslı’nın Film Önerisi…
(Film adı üzerine tıklarsan İmdb sayfasına gidersin!)
8½ (1963) : Kurgu, senaristliği ve yönetmenliği Federico Fellini‘ye aittir. Aslı’nda otobiyografi olan ve İtalyan yapımı olan eserin tarzı; sürrealist, komedi, dramdır. Ve Fellini’nin son siyah beyaz filmidir. 1982 Tony Ödüllü Nine adlı bir tiyatro oyunu olarak, bu filmden esinlenen Broadway Müzikali olarak büyük başarılar kazanmıştır. Nine (2009) olan film, aynı adlı müzikal tiyatro oyunundan uyarlanmıştır. Film hakkında hazırladığım içerik için mavi film adına tıklayarak ulaşabilirsin. Link yayınlandı ve aktif .
Film konusu, beğendiğim bir izleyici yorumundan alıntıyı birebir burada paylaşıyorum: “Sanatçının hafızasını ve fantezisini birleştirmek; Fellini, hem insanlığı hem de gizemi somutlaştıran hikayesini ve karakterlerini sunmak için kesinlikle bu sihri kullandı. Bu film, Guido adlı bir film yönetmeni, işine olan tutkusunun hayatını nasıl tükettiğini anlatan otobiyografik bir parça (Fellini’nin kendisi). Sadece daha fazla soru ve problem yaşamamak için, bir şekilde ortadan kalkacakmış gibi, sorulardan ve problemlerden kaçınır. Nihayetinde Guido, sorunlarını çözmenin tek yolunun, onlardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmek, başkası olmasını dilemek yerine kendini kabul etmek olduğunu fark eder.
“Ricordati che è un film comico!” (Türkçe çevirisi: “Bunun komik bir film olduğunu kendinize hatırlatın“) yazılı kağıtları, kameralara, oyunculara ve çalışanların omuzlarına yapıştırarak sette çekim yaptırmış Fellini. İşte bu fikrini okuyunca, hemen aklıma geldi: Hayatı yaşamaya çalışırken ve özellikle şu zamanlarda; mutlaka uygulamamız gereken iyi bir fikir olması kuvvetle muhtemeldi. Demem o ki; “sık sık hatırlat kendine ve özellikle gözlerin uzaklara ya da yere battığında; o yazılı kağıtları gör:” “Bunun komik bir film olduğunu kendine hatırlat!”
Günlerden Eski filmler ve Cuma! Ve hayatımın, komedi türünde çekildiğini, kendime sık sık hatırlatacağım. Sen de unutmama izin verme olur mu? Otur da izleyelim…
Az şey değil seninle olmak. Düşünüyorum da, içimde bir sevinç dallanıyor..
Cemal Süreya
Sevinç…!
“O Kör Kuyunun Dibi -2/ *8½ (1963)” üzerine 2 yorum