“Seni İlk Sıraya Koydum!”
İçim boşalmış gibi… Sanki biri tıpayı çekmiş… Köpük dolu küvete girmiş ve uzanmış iken hemde… Bir ürperti ile gözümü açmak gibi… Su hızla gidiyor, görüyorsun… Ama bir şey yapamıyorsun! Sadece anın şaşkınlığını yaşıyorsun. Ve öyle kala kalıyorsun…
Bazen insan içinde bulunduğu coşkulu enerjideyken, yol işaret ve işaretçilerini es geçer. Zanneder ki hisleri ilahi sistemden daha büyük, daha doğru, daha gerçek!
Kibir ve tefecilik bu duruma düşürür. Aldığın hazzı öyle abartırsın ki vermen gerekenden fazlasını verdiğinde, alacaklarına göz dikersin asıl. Ve bir tefeciye dönersin zamanla… Hakkın olduğunu savunacak kadar büyüklenirsin; kibrin kendinden bile büyükleşir üstelik…
İşte buna aşkın zirvesi denir! Artık iki yaşanılacak durum vardır; ikisini de önceleri reddedersin!
İlki, yaşadığın haz git gide azalacaktır! Bu inkarı, suçlamayı getirir… Boşuna olduğu, çok sonra anlaşılacak…
İkincisi, tırmanarak çıktığın o zirveden, göt üstü, kaya yuvarlana inme vaktidir. Tutunmak canının daha fazla yanmasına sebep olacaktır oysa… Dizlerin, dirseklerin, ellerin kanayıp, tırnakların parçalandığında, acıdan ağlarken fark edeceksin!
Yaşam Bir Döngüdür: İnişler ve Çıkışlar. ..
Barometre her aşağı indiğinde, ilahi sistem devreye girer ve kendinde olan bazı şeyler ödül olarak artmaya başlar. İşte bu noktada kendine dönersen tüm ödülleri toplar sınavı en yüksek puan ile vermiş olursun.
Heyhat, o adrenalin, o zirve, o haz o kadar başımızı döndürmüştür ki gözümüzü, kulağımızı o hayalden alamayız.
Azaldıkça azalırız. Kan kaybı kritik seviyeye ulaşır, bedenimiz alarm vermeye başlar. Biz hala Lucifer’i arzularız!
Oysa, O da, kendi tepelerine, zirvelerine tırmanıyor ya da itildiğini düşünerek yuvarlandığı tepeden düşmemeye çalışıyor, kendi acısıyla mücadele ediyordur.
Acı, tüm iletişim kanallarının ayarları ile oynar. Odak, sadece kaybedilen haz ve yokluğun acısıdır.
Oysa, o zirveye iki kişi tırmanıyoruz gibi gelmiştir bize. Her kimsenin tepesi zirvesi kendi içindedir, unutma.
Bazen ilahi sistem kıyak geçer ve o kişi ile aynı frekansta tırmanır, ağlar, acı çeker, haz yaşarız. Bu senkronize duygu yaşamaya da; aşk deriz!
Yani bu formül akla yakın geldi bana. Yazarken nereye gideceğini bilmiyordum gerçekten. Amacım, yani bu sefer yazmayı planladığım yazı; sevgiliden vazgeçtikçe kendini sevmeye başladığın ile ilgili olacaktı.
Olmadı.
Olması gerekenin olması gerektiği zamanda olmasıydı, olan!
Acıyı yüceltip, omzuma bir pır pır takma yaptırmıştır bunları… Aşk ve maşuk.
Hedonik adaptasyon!
“Sen de artık herkes gibisin!”
Cem Karaca

“Mesafeli olmanın en iyi yanı budur. Kararlarını sorgulayamazlar, düşüncelerini yargılayamazlar ve sen izin vermedikçe hayatına dahil olamazlar.”
La Casa De Papel dizisinden…
İşte uzak durmamı destekleyen bir laf daha!