“Eğer Gidersen Ben Kaybolurum…”
Ne vakit senden vaz geçtim sevgili ve sen, hangi vakitleri dar eyleyip hem hal oldun umutsuzluğunla? Oysa bende, kozalarından çıkacak bir sürü kelebek vardı. Kış kasveti seni yanıltmasın, içimin alevi yanarken gülümsedim kuruyan dallarıma ve dahi yağacak kara. Çünkü ben yaratabilirim yemyeşil filizleri dallarımda yani baharda. Benim zamanım var ve fakat seninki bittiyse heyamola yar! “Vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı. Ömürden, gönülden, günden..” demiş Can Yücel, hatırlarsan…
“Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban
Adımı koymuşlardı yıllarca ‘Yaban!’ Belki o yüzden bir gelincik çiçeğine dönüştüm. Esen sert rüzgara karşı durabildim de, bir el değse saçıma; döküldü tüm taç yapraklarım. Alt tarafı 5 – 6 taneydi yapraklarım, topu topu! İnsanın insana yaptığına dayanamadım en çok. Bir gönül dostuydu tek istediğim oysa… Olmadı.
Olsaydı, olsaydın, olmadı, olmadın!
Ve gönül razı değil bu olmayana.
Hep bundan yazdım, yazmaya başlayalı beri harfleri ekledim, kelimelere… Kustum cümleleri umutsuzca, tükenince kendimde merhametim; küstüm. İşte hepsi hepsi bu!

Ve ben, ne yarın ne dün ne bu akşam:
O’nu sevmekten başka bir şey yapamam.
Nazım Hikmet
Sevmek, çiçek açmaktır!