“Bir Dalga Gibi Başlar ve Sonra Gider!”
Fransız soprano Emma Shapplin tarafından seslendirilen 1997 yılına ait albüm şarkısı “Spente le Stelle” bizzat kendi müzik videosu ile etki altında güne başladım.
Benim neyim var? Deli gibi konuşmak, sormak, cevaplanmak, cevaplar vermek isteyen değil miyim? Evet!
İçimde ki dindiremediğim açlığı doyurmaya çalışan obez bir devim!!! Ne kadar çok biriktirip, ne kadar çok yersem o kadar tatminsiz ve bir o kadar daha açım!
Cevapları yemek pardon duymak isterken, daha fazla soruya maruz olacak daha çok soru yiyorum ve yemelere doyamıyorum!
Ah yalvarırım aşk gibi olsun hayat ve sen, sen de aşk gibi ol istiyorum! Aşk gibi usulca ve beklemezken bulayım tüm cevaplarımı… Mücadele ile o cevaplara ulaşmak, ruhsuz aklın yolunda olmaya benziyor! Oysa ben hislerim ile sana varmak istiyorum! Keza her attığım adımda yanılıyormuşum, hata yapıyormuşum hissini de çek aramızdan!
Bana olan huysuzluğunu avut! Hoyratlığını ehlîleştir lütfen! Bu gerginliği ve öfkeyi hakkettiğimi mi düşünüyorsun? Neden?
Sana geldim dosdoğru ve yalın; sorularım cebimde ve ortalığa saçmadım. Taleplerimi, ancak taşa-toprağa vurdukça beni, dökülüverdiler ağzımdan…
Sen Tanrı mısın ki tek talepkâr benim?! Senin gönlün yok mu? Bana “var!” derken, “Bulsam vermez miyim!” mi demek istiyorsun?
Of, soru üretmekten çok yoruldum! Bana artık cevaplar gerek! Yoksa senin ceplerin de sorularla mı dolu? Oysa tüm çekmecelerinde ki cevaplarına uydurmuştum ben en uygun sorularımı…
Beni buradan çıkarmayacaksın sanırım… Çıkar beni buradan, nefes alamıyorum! Çıkar yoksa parçalayarak yırtarak, tarumar edip çıkacağım…
Ah Can, başımda umutsuzca kabuğumu kırmamı bekliyorsun yıllarca! Anlasana, ben kırmaktan korkuyorum. Bile-isteye kıramıyorum ki ben! Bir tık ile çatlatsan ve devamını ben getirsem olmaz mı? Hepsini benim mi yapmam gerekiyor?
“Beni ne zaman çağırırsan gelirim, nereye çağırırsan!” denilen bu mısra, bir şiirdi ve bana ait bile değilken hapsolduğum manadayım!
Kurtulmayı dilemekten yıldım! Sakındığın tüm cevaplarına ihtiyacım var.
Bana bir masal yarat derken, masalda hapsedilmiş olmayı hiç düşünmemiştim.
Kurtarıcım, kahramanım, kendi kazdığı kuyuya düşen bir hayvanım, debelenip duruyorum o bir yere varmayan Kaf dağının patikalarında ve o yamaçlarda yara bere içinde kaldı dizlerim. Ağzım burnum kan içinde, çıkar beni bu masaldan!
İmdat!!!

“Kolum kanadım kırık sensizliğin mevsiminde… Sahi Dilrüba, kaç bahar daha istersin söylesene, tek bir tebessümüne?”
Ali Ceyhan
Sonsuz bahar kadar gülümseme.